13 Aralık 2013 Cuma

Benliğine çoktan tutunmuş ve tutunacak olanlara selam olsun, ben geldim!

Nasıl bir şeyin varlığı daima bir diğerininkine bağlıysa maddesel açıdan, hayatımın evrelerinde ben de mutlaka sıkı sıkı tutunup varlığımı ona bağlayabileceğim bir şeyler buldum hep.
Bu kimi zaman bir şahıs oldu, kimi zaman cansız bir nesne, kimi zamansa yalnızca bir his...
Çoğunluk bunları takıntı olarak adlandırdıysa da, benim için onlar bir uğraş, bir amaçtı...
Sıkı sıkı tutunduğum bir şeyler yoksa düşecekmişim gibiydi, sanki tutunamazsam bunca emek boşa gidecekti.
Fakat gün geldi, tutunduğum şahısların tutunmaya değer olmadığını, cansız nesnelerin deli olduğumu düşünmenizden başka bir işe yaramadığını ve hislerinse daima yanılttığını fark ettim.
Fakat huy bu, can çıkar o çıkmazmış. Tutunamazsam düşeceğim!
Bende en büyük gerçekliği seçtim.
Ben izin vermedikçe çıkıp gidemeyecek, nasıl istersem öyle olabilecek, daima gerçekle yüzleştirebilecek olana tutundum.
Benliğime, özümdeki tanrı parçacığına sarıldım dört elle.
Gördüm ki; kişi benliğinin süzgecinden geçmezse, elinde hep çürük kısımlar kalıyor ve bunu talihsizlik olarak adlandırıyor. 
Benliğine çoktan tutunmuş ve tutunacak olanlara selam olsun, ben geldim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder