14 Eylül 2014 Pazar

Amy Winehouse'a mektup:

3 yıl önce telefonuma gelen "Deniz galiba Amy ölmüş" mesajını okumamla başladı bende bu his.
Yine bir kez daha, saçından tut ayak uçlarına kadar her zerresine hayranlık duyduğum biri daha gitmişti.
Sevdiğim diğer herkes gibi, sen de sıradan insanlardan kesinlikle değildin.
Romen bir kuaförün tasarladığı saçın, hüznün gibi uzun uzadıya sürdüğün eye liner'ın, bağımlılığın yüzünden incecik kalmış bedenin ve niyeyse o çok sık giydiğin ve hep dikkatimi çeken beyaz, parlak, rahatsız görünen pisipisilerin...
Senin sıradışı görünümüne hayrandım Amy. Hâlâ hayranım.
Ruhunun hüznünü ses tellerinden duyabildiğim nadir insansın...
Sen bu dünyadan değildin.
Her şarkını gözlerimi kapatarak dinlemeyi çok seviyorum.
Birçok kez albüm kayıtlarını izledim.
Mesela back to black'ini dinlerken düşünüyorum, tam şurayı kaydederken nasıldın? Ne hissediyordun? "And life is like a pipe" dedikten sonra tam o an yüz ifaden nasıldı? Yine buruk mu?
Love is a losing game'i kaydederken yine bağımlılığın yüzünden hep yaptığın gibi sol kolunu mu kaşıyordun istemsizce?
Monkey man'de "ay ay ay" derken iki elin iki yanında ve yürür gibi ritmik bir şekilde o hoş ama komik dansını mı ediyordun yine?
Rehab için stüdyodayken "if my dady thinks I'm fine" derken istemsizce yine yüzünü mü buruşturmuştun ya da dolmuş muydu gözlerin?
Küçücük bedende ne büyük insandın sen Amy.
Şarkı söylerken bambaşka bir Amy oluyordun.
Blake'e karşı daima güçsüz olan o aciz Amy'den eser kalmıyordu şarkı söylerken. Birtek mikrofon başında güveniyordun kendine.
British aksanınla kelimelerin yarısını söyleyişin, harfleri yutuşun bile ne muazzamdı.
Sesinde insanı kendine çeken öyle tuhaf bir güç var ki... yok eşi benzeri.
Ve babanın yazdığı kitapta çocukluğunu okuduğumda anlamıştım malesef, Amy bir şey isterse hiçbir şey ona ulaşmasına engel olamaz.
Ve sen, her ne kadar binlerce kez rehabilitasyona yatıp bu kez son desen de o gün gitmek istedin ve gittin; şehrime, İstanbul'uma ayak bastıktan 3 gün sonra.
Bugün 31 yaşında olacaktın fakat önüne geçemedi kimse gidişinin.
Senden geriye mutfakta, yerde ağlayarak yazdığın şarkılar kaldı.
Bugün sana iyi ki varsın diyememek ne acı.
İyi ki vardın Amy, iyi ki ayak bastın bu dünyaya.
Benden hariç 6 milyar insanı bilmem ama, ben hayatta unutmam seni.

2 Eylül 2014 Salı

"Varlığınız yazılmış en güzel şiir ve şarkılardan bile daha güzel. İyi ki varsınız!"

Her 3 Eylül'de aynı şey için şükretmekten, aynı iyi ki'leri tekrar etmekten asla bıkmayacağım.
Sevmediğim mevsimin, sevmediğim ilk ayında, sevdiğim tek günüdür 3'ü.
Sonbaharın hüznünü en büyük sevincim yapan; sizin dünyaya gelişinizdir.
Siz,
yalnız kalmayı hiç sevmediğim için
ellerimden tutasınız diye,
kahkahamın bile dengesi yokken
dengesizliklerimi dengeleyesiniz diye,
karanlığa düştüğümde
dostluğunuzla yoluma ışık olun diye,
hep o çok parladığını düşündüğünüz gözlerimin
ta içten gülmesini sağlayasınız diye,
ve her adımımda yanıma yoldaş olun diye,
biriniz 20,
diğeriniz 18 yıl önce bugün;
cennetin kapılarının kesinlikle onların ayaklarının altından geçtiğine inandığım
melek annelerinize ve bana,
başka kimsenin sahip olamayacağı birer hediye gibi geldiniz.
Aldığım en güzel hediye,
yıllar evvel bana verdiğiniz dostluğunuzdur.
Ayrı anne babalardan
fakat öz be öz kız kardeşlerimsiniz.
Ne kadar eksik parçam varsa, hepsini bütünleyensiniz.
Beni ben yapan temel taşlardan ikisi bugün doğduğuna göre,
3 Eylül için 2. doğum günüm desem, yalan söylemiş olmam, dimi?
O halde, doğum günümüz kutlu olsun!
Size en büyük dileğim,
kaderimizin yazılmış son kelimesine kadar yan yana yürümemiz. (ne bencilim!)
İyi ki gelmişsiniz dünyaya.
İyi ki sonbaharımı ilkbahar kılıyorsunuz.
İyi ki ruhumu aydınlatan en güzel ışık sizin ışığınız.
İyi ki yoluma yoldaş, ruhuma ikizsiniz.
İyi ki ama iyi ki rastladınız bana.
Varlığınız, yazılmış en güzel şiir ve şarkılardan bile daha güzel.
İyi ki varsınız!
İyi ki!