17 Haziran 2015 Çarşamba

Bir şiir molası; Elleri Var Özgürlüğün

size çok güzel dizeler getirdim.

Elleri Var Özgürlüğün - Oktay Rıfat Horozcu


1
Köpürerek koşuyordu atlarımız
Durgun denize doğru.


2
Bu uçuş, güvercindeki,
Özgürlük sevinci mi ne!


3
Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
Düşünmek yasak,
İşgücünü savunmak yasak!


4
Ürünü ayırmışlar ağacından,
Tutturabildiğine,
Satıyorlar pazarda;
Emeğin dalları kırılmış, yerde.


5
Işık kör edicidir, diyorlar,
Özgürlük patlayıcı.
Lambamızı bozan da,
Özgürlüğe kundak sokan da onlar.

Uzandık mı patlasın istiyorlar,
Yaktık mı tutuşalım.
Mayın tarlaları var,
Karanlıkta duruyor ekmekle su.


6
Elleri var özgürlüğün,
Gözleri, ayakları;
Silmek için kanlı teri,
Bakmak için yarınlara,
Eşitliğe doğru giden.


7
Ben kafes, sen sarmaşık;
Dolan dolanabildiğin kadar!


8
Özgürlük sevgisi bu,
İnsan kapılmaya görsün bir kez;
Bir urba ki eskimez,
Bir düş ki gerçekten daha doğru.


9
Yiğit sürücüleri tarihsel akışın,
İşçiler, evren kovanının arıları;
Bir kara somunun çevresinde döndükçe
Dünyamıza özgürlük getiren kardeşler.
O somunla doğrulur uykusundan akıl,
Ağarır o somunla bitmeyen gecemiz;
O güneşle bağımsızlığa erer kişi.


10
Bu umut özgür olmanın kapısı;
Mutlu günlere insanca aralık.
Bu sevinç mutlu günlerin ışığı;
Vurur üstümüze usulca ürkek.

Gel yurdumun insanı görün artık,
Özgürlüğün kapısında dal gibi;
Ardında gökyüzü kardeşçe mavi!

3 Haziran 2015 Çarşamba

Ardından saygı, sevgi, ve sonsuz bir minnet ve hasretle; Nâzım!

Bugün, hayatına tam 17 yıllık hapislik, ardından yaşamının sonuna kadar insanlarından "dünyanın en iyi insanları" diye bahsettiği memleketine sonsuz bir hasretlik, faşizme karşı kocaman bir kavga, onu o yapan unutulmaz sevdalar ve tüm bu saydıklarımı "dünyanın en güzel dillerinden biri"  diye nitelendirdiği Türkçe'sinde yazdığı onlarca şiir, oyun ve yazı sığdıran ama o daima peşinden gidip sesini dinlediği en hakiki kılavuzuna, kalbine yenik düşen, memleket şairi Nâzım Hikmet'in, Mavi Gözlü Dev'imizin 52. ölüm yıldönümü.

"Benim en büyük bahtsızlığım bu! Asıl şiirsel çalışmam boşa gidiyor, yok oluyor! Şiirlerim elliden çok dile çevrildi, çeşit çeşit elliden çok halk okuyor onları ama ben Türk'üm. Her şeyden önce Türkler için yazıyorum! Ama gel gelelim onlar da beni okumuyor. Okumalarının da olanağı yok çünkü Türkiye'de yayımlanmıyorum. Oysa beni sonuna kadar, tam anlamıyla ancak orada, yurdumda anlarlar." demişti Hikmet.

Bugün hala onu okuyan, sonuna kadar ve tam anlamıyla anlayan ve anlayacak bir nesile mensup olmanın haklı gururuyla ve onu kaybetmiş olmanın hüznüyle bugün bir kez daha bu büyük Türk şairinin hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
Tüm ihtişamıyla bu dünyadan Nâzım geçti.

İyi ki geçtin dünyadan ve iyi ki yıllar öncesinden hala uzanıyorsun bize şiirlerinle.
Ardından saygı, sevgi, ve en az bunlar kadar sonsuz bir minnet ve hasretle; Nâzım!
Daima...


Otobiyografi 

1902'de doğdum 
doğduğum şehre dönmedim bir daha 
geriye dönmeyi sevmem 
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim 
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği 
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu 
ve on dördümden beri şairlik ederim

kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir 
                                               ben ayrılıkların 
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını 
                                               ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de 
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler 
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini 
                                                            verdiler de 
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu 
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya

Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de 
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni 
                                            sökmedi 
yıkılan putların altında da ezilmedim

951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün 
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım 
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile 
aldattım kadınlarımı 
konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım 
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim 
yalan söyledim başkasını üzmemek için 
              ama durup dururken de yalan söyledim

bindim tirene uçağa otomobile 
çoğunluk binemiyor 
operaya gittim 
            çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın 
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri 
            camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye 
            ama kahve falıma baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır 
            Türkiye'mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha 
yakalanmam da şart değil 
başbakan filân olacağım yok 
meraklısı da değilim bu işin 
bir de harbe girmedim 
sığınaklara da inmedim gece yarıları 
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında 
ama sevdalandım altmışıma yakın 
sözün kısası yoldaşlar 
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da 
                                           insanca yaşadım diyebilirim 
ve daha ne kadar yaşarım 
                             başımdan neler geçer daha 
                                                                kim bilir. 
   

                                                                11 Eylül 1961 / Doğu Berlin.