size çok güzel dizeler getirdim.
Elleri Var Özgürlüğün - Oktay Rıfat Horozcu
1
Köpürerek koşuyordu atlarımız
Durgun denize doğru.
2
Bu uçuş, güvercindeki,
Özgürlük sevinci mi ne!
3
Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
Düşünmek yasak,
İşgücünü savunmak yasak!
4
Ürünü ayırmışlar ağacından,
Tutturabildiğine,
Satıyorlar pazarda;
Emeğin dalları kırılmış, yerde.
5
Işık kör edicidir, diyorlar,
Özgürlük patlayıcı.
Lambamızı bozan da,
Özgürlüğe kundak sokan da onlar.
Uzandık mı patlasın istiyorlar,
Yaktık mı tutuşalım.
Mayın tarlaları var,
Karanlıkta duruyor ekmekle su.
6
Elleri var özgürlüğün,
Gözleri, ayakları;
Silmek için kanlı teri,
Bakmak için yarınlara,
Eşitliğe doğru giden.
7
Ben kafes, sen sarmaşık;
Dolan dolanabildiğin kadar!
8
Özgürlük sevgisi bu,
İnsan kapılmaya görsün bir kez;
Bir urba ki eskimez,
Bir düş ki gerçekten daha doğru.
9
Yiğit sürücüleri tarihsel akışın,
İşçiler, evren kovanının arıları;
Bir kara somunun çevresinde döndükçe
Dünyamıza özgürlük getiren kardeşler.
O somunla doğrulur uykusundan akıl,
Ağarır o somunla bitmeyen gecemiz;
O güneşle bağımsızlığa erer kişi.
10
Bu umut özgür olmanın kapısı;
Mutlu günlere insanca aralık.
Bu sevinç mutlu günlerin ışığı;
Vurur üstümüze usulca ürkek.
Gel yurdumun insanı görün artık,
Özgürlüğün kapısında dal gibi;
Ardında gökyüzü kardeşçe mavi!
17 Haziran 2015 Çarşamba
3 Haziran 2015 Çarşamba
Ardından saygı, sevgi, ve sonsuz bir minnet ve hasretle; Nâzım!
Bugün, hayatına tam 17 yıllık hapislik, ardından yaşamının sonuna kadar insanlarından "dünyanın en iyi insanları" diye bahsettiği memleketine sonsuz bir hasretlik, faşizme karşı kocaman bir kavga, onu o yapan unutulmaz sevdalar ve tüm bu saydıklarımı "dünyanın en güzel dillerinden biri" diye nitelendirdiği Türkçe'sinde yazdığı onlarca şiir, oyun ve yazı sığdıran ama o daima peşinden gidip sesini dinlediği en hakiki kılavuzuna, kalbine yenik düşen, memleket şairi Nâzım Hikmet'in, Mavi Gözlü Dev'imizin 52. ölüm yıldönümü.
"Benim en büyük bahtsızlığım bu! Asıl şiirsel çalışmam boşa gidiyor, yok oluyor! Şiirlerim elliden çok dile çevrildi, çeşit çeşit elliden çok halk okuyor onları ama ben Türk'üm. Her şeyden önce Türkler için yazıyorum! Ama gel gelelim onlar da beni okumuyor. Okumalarının da olanağı yok çünkü Türkiye'de yayımlanmıyorum. Oysa beni sonuna kadar, tam anlamıyla ancak orada, yurdumda anlarlar." demişti Hikmet.
Bugün hala onu okuyan, sonuna kadar ve tam anlamıyla anlayan ve anlayacak bir nesile mensup olmanın haklı gururuyla ve onu kaybetmiş olmanın hüznüyle bugün bir kez daha bu büyük Türk şairinin hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
Tüm ihtişamıyla bu dünyadan Nâzım geçti.
İyi ki geçtin dünyadan ve iyi ki yıllar öncesinden hala uzanıyorsun bize şiirlerinle.
İyi ki geçtin dünyadan ve iyi ki yıllar öncesinden hala uzanıyorsun bize şiirlerinle.
Ardından saygı, sevgi, ve en az bunlar kadar sonsuz bir minnet ve hasretle; Nâzım!
Daima...
Daima...
Otobiyografi
1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.
11 Eylül 1961 / Doğu Berlin.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)