27 Nisan 2015 Pazartesi

"Nâzım'la yine bir acının köşe başında buluştuk"

Nâzım'la yine bir acının köşe başında buluştuk.
Acımı, onun acısında yazdığı satırlarla dindirmeye çalışıyorum.
Hasretlerimiz, sevdalarımız, vazgeçtiklerimiz, acılarımız, hatta sevinçlerimiz, bizim her şeyimiz, Nâzım'la bir-miş.
O her şeyi benden evvel kılavuz olsun diye yaşamış, yazmış, miras bırakmış bana.

Nâzım'ın köpeği Şeytan'a yazdığı mersiye:

Köpeğimin adı Şeytan'dı
(dı)'lık adıyla ilgili değil,
Adına bir şey olmadı.
Adına benzemezdi de
Şeytanlar zalim olur,
Zalimler: yalancı ve kurnaz,
Ama zalimler akıllı olamaz.
Köpeğim akıllıydı.
Biraz da ben öldürdüm köpeğimi,
Bakmasını bilemedim.
Bakmasını bilemezsen
Ağaç bile dikme.
Elinde kuruyan ağaç
Dert olur insana.
Yüzmek suda öğrenilir, diyeceksin.
Doğru.
Boğulursan
Bir sen boğulursun ama.
Kaç sabahtır uyanıyorum,
Dinliyorum ortalığı,
Kapımı tırmalayan yok.
Ağlamak geliyor içimden,
Ağlayamadığım için utanıyorum.
İnsan gibiydi.
Hayvanların çoğu insan gibidir,
Hem de iyi insan gibi.
Kalın boynu kıldan inceydi dostluğun buyruğunda.
Hürriyeti, dişleriyle bacaklarındaydı,
Nezaketi, tüylü uzun kuyruğunda.
Göresim gelirdi birbirimizi.
En büyük işlerden konuşurdu: açlıktan, tokluktan, sevdalardan.
Ama bilmedi sıla hasretini.
Benim başımda o iş.
Şairi cennete koymuşlar
"Ah, memleketim!" demiş.
Öldü,
Bu dünyada nasıl ölünürse
İnsan olsun, hayvan olsun, bitki olsun
Döşekte, toprakta, havada, suda,
Ansızın, bekleyerek, uykuda,
Bu dünyada nasıl ölünürse,
Nasıl öleceksem,
Nasıl öleceksek...

19 Nisan 2015 Pazar

Nâzım Hikmet Rubailer/ III. Bölüm üzerine; dostlara, sevdaya!


İnsan 
ya hayrandır sana, ya düşman. 
Ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun 
ya bir dakka bile çıkmazsın akıldan... 


İnkar etsekte bu böyle. Ya hayranızdır ya düşman... Ortası yoktur insanoğlunda. Hayran olduklarımıza kalbimizin ve beynimizin bir köşesinde daima yer verir, yeri geldi mi tozunu alıp, sayfalarını şöyle bir karıştırıp geri koyarız yerlerine. Bir ezgide, bir mısrada, bir çiçek kokusunda, bir resim çerçevesinde daima hatırlarız, bir dakika bile çıkarmayız aklımızdan... Bir köşede daima yer veririz. Kalanını da hiç yokmuş gibi unuturuz, sahi.


2
Çürüksüz ve cam gibi berrak bir kış günü
sımsıkı etini dişlemek sıhhatli, beyaz bir elmanın.
Ey benim sevgilim, karlı bir çam ormanında nefes almanın
bahtiyarlığına benzer seni sevmek...


Karlı bir çam ormanında nefes almanın bahtiyarlığı... Her nefeste tertemiz mis gibi solumak sevda havasını...
Ey benim sevgilim,
"oh be" diye soluyarak sevmek seni, bak işte tam da Nâzım'ın dediği gibi...


3
Kim bilir belki bu kadar sevmezdik birbirimizi
uzaktan seyredemeseydik ruhunu birbirimizin.
Kim bilir felek ayırmasaydı bizi birbirimizden
belki bu kadar yakın olmazdık birbirimize...


Kim bilir, gerçekten öyledir belki...
Aramıza kilometreleri almasaydık, aynı gökyüzü altında, aslında birbirine en yakın, karşılıklı iki ruh olduğumuza inanmasaydık, aradaki kilometrelerin çokluğuyla kalplerin daha da yakınlaştığını düşünmeseydik, hasretin tadına bakmasaydık yani böylesine hallice, kim bilir, belki de böylesine yoğun olmazdı kıymeti birbirimizin. iyi ki...


4
Gün iyiden iyiye ışıdı artık,
tortusu dibe çöken bir su gibi duruldu, berraklaştı ortalık.
Sevgilim, sanki seninle yüz yüze geldim birdenbire:
aydınlık, alabildiğine aydınlık...


Sevgiliyle yüz yüze gelmeyi alabildiğine aydınlık olarak betimlemek ancak Nâzım'ın yapabileceği muazzam bir benzetmedir diyor, bunun üstüne söz söyleyemiyorum.
Okuyun,
Nâzım okuyun!