26 Temmuz 2014 Cumartesi

"Güzel şeylere!"

Yıllar boyu birileriyle her gün aynı sokaktan geçer, aynı fırından ekmek alır, aynı markete gidersin. Selam verdiğiniz esnaf amcalar da aynıdır, sokakta durup sevdiğiniz kediler de.
Sonra birilerinin adını kimi sohbetlerde birileri aracılığıyla duymaya başlarsın. 
Kimi sohbetlerde arada ismi süzülen biri... olağan şey. Falanca kişi niyetine mesela.
Sonra yıllar yılı kovalar, yollar kesişir. Kısacık bir merhaba, birilerini "tanıdık, bildik" ilan eder.
Her gün aynı sokaktan geçtiğin, aynı fırından ekmek alıp, aynı markete girdiğin ve artık tanıyor olduğun birilerinin bu kez farkındasındır ve her karşılaşmada tebessümle selam verirsin. "Tanıdık bildik" insanlara selam vermek güzeldir.
Sonra yıllar yılları kovalayadurur, sen hala aynı sokaklardan geçerken ve aynı esnaf amcalar, aynı kediler hala o sokaktayken; birileriyle yollarınız daha sık kesişmeye başlar. "Artık yıllar geçmiş ve siz değişmişsinizdir" ne de olsa.
Aynı şarkılara eşlik edip, aynı satırların altını çizer olmuşsunuzdur.
Birbirinizden habersiz. Hiç farkında olmadan. Ne hoş.
Ve en son sahnede, iki ayrı vapur, -birilerine şükürler olsun ki- iki ayrı insanın yolunu bir kez daha kesiştirmek üzere limanlarından yol alır. 
Ayrı vapurlarda, aynı maviliği izleyen iki ayrı insan... 
Bir kısa merhaba ve bildik gülümsemeler...
Farkında olmadan yanında güzel hissetmeye başlamalar... 
Tanıdık birinin kıyılarına, tanıdık olmayan hisler çarptı dalgalar o an.
Bu yankının "gitsinler ya da gitmesinler, isterse görmesinler, hep orda olduğunu" farkettiler.. Geç hissetseler de güç hissetmediler.
Ve Temmuz'a bir kala, yılın son Haziran akşamı, en güzel şarkılar son ses çalmaya başladı. (*biz, rayında tren gibiyiz...)
İki kişinin her günü mis gibi dünya kokan birer kavun dilimi olmaya başladı, birbirleri sayesinde. 
Fakat hep öyle değil midir zaten, Sabahattin Ali zaten söylememiş miydi birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfettiğimizi? 
Söylemişti...
-O zaman güzel şeylere...
+Güzel şeylere:)